Hollandalı Mimar Rem Koolhaas S,M,L,XL isimli eserinde ‘’Jenerik Şehir (Generic City)’’ kavramından bahseder ve havaalanı gibi yerel, çerçevesi çizilmiş bir kimliğe bağlı kalması mümkün olmayan ve tüm insanlığa hitap etmesi gerekli olan yapılar üzerinden tanımlamasını yapar. Koolhaas, temel olarak şehirlerin, şehirleri oluşturan yapıların, yapıları oluşturan mimari ögelerin artık bir akıma bağlı kalınmadan, özgün kimlikten sıyrılmaya çalışan global dünyanın post-modern sonrası insanı için tek tipleşmesi düşüncesi üzerinde durur. Yani kimliğinden arınmış, aidiyet zincirinden kopmuş tek tip yapıların, insanlığın yapı ve malzeme teknolojisini ortak olarak geliştirmiş/geliştiriyor olmasının kaçınılmaz bir sonucu olacağını ön görmüştür, ki şahsi olarak da fikrim bu yöndedir. Daha somut bir örnek vermek gerekirse, günümüz şehirlerindeki yapılar birbirine benzemekte, binaların işlevlerinden bağımsız olarak formları tek tipleşmiştir. Ofis, hastane, konut, eğlenceye yönelik faaliyetlerin icra edildiği yapılar cam cepheli, insan ölçeğinin çokça dışındadır, dışarıdan bakıldığında içeride ne olacağı hakkında fikir yürütmek oldukça zordur. Aynı durum yapıların iç kısımlarında da aynıdır. Adeta sınırlanmış bir paletten seçilen birkaç malzeme ile kullanıma sunulmaktadır. İstanbul’daki gökdelenlerin yoğun olduğu bir bölgede, herhangi bir ara sokakta çekilen bir fotoğrafın Avrupa veya Amerika’da çekilmiş başka bir fotoğrafla benzer ve hatta neredeyse farksız olduğunu söylemek yanlış olmaz. Oysa ki mimarlık, bağlam ve kullanıcıların özelinde yapılırsa amacına ulaşmış olacaktır kanaatimce. Yapı malzemesi ve teknolojisi, öznesi insan mimarlık disiplininin nereye doğru evrileceğini direkt olarak etkilemektedir. Endüstri verir, insan tüketir. Görsel medya unsurları da ‘birey’i ön planda tuttuğu için mimarlık insanı değil, insanlık mimarlığı bilinçsizce yönlendiriyor. ‘Instagram mimarlığı’ diye tabir edilen bir akım mevcut artık: popülist ve öngörülemez. Konuya bağlayacak olursak, malzeme kullanılır, sonradan akıma dönüşür, planlanamaz. Yine Koolhaas’ın dediği gibi “Güzellik ürkek bir ceylandır. Genellikle tasarımla değil, şans eseri ortaya çıkar.” Bu sebeple sorduğunuz ilk soru olan 2021’de trend olacak zemin malzemesi ne olabilir’ in cevabını net olarak veremiyorum ama doğal taşlara olan ilginin arttığını düşünüyorum. Bu ilginin altındaki sebebin de insanların yapaylıktan ve bitiş malzemelerinin soğukluğundan sıkıldığını, belki de malzemeye dokunup ortamın sıcaklığını hissetmek istemesini diyebilirim. Son zamanlarda çokça gelişen seramik sektörünün ürünleri olan mermer görünümlü, ahşap görünümlü, büyük ebatlı seramikler ile çiniler revaçta. Pastel tonlu çiçek ve bitki desenli malzemelerin kullanımında da artış söz konusu. Epoksi, pvc, halı ve hatta terrazzo gibi uygulamalarda monochrome, salt geometrik kalıplar yerine daha yumuşatılmış, özgür çizgiler ve hatta desenler kullanılırsa bu popüler akımdan pay alınabilir çünkü hastane, otopark vb. yapılarda çokça kullanılan bu ürünler biraz ehlileştirerek tabiri caiz ise, ofis gibi iç mekanlarda da daha çok tercih edilebilir. Masif parke, doğal taş(görünümlü seramik), pvc, karo halı vs. muadilleri denebilecek malzemelere (laminat parke, mineflo, seramik, halıflex) bıraktığı yerini tekrar alıyor ama şaşırtıcı bir şekilde ıslak hacim gibi, malzeme ve form seçeneklerin nispeten az olduğu alanlarda sırlı malzemelerin kullanım oranı düşüyor. Tüm dünyanın zor zamanlar geçirdiği, yaşam alanların tekrar tanımlandığı, belirsizliklerin çokça olduğu bu dönemde çevreci ve geri dönüşümlü yapı malzemelerin kullanımı yoruma açık bir konu bile olmamalıdır. Sınırlı kaynakların sınırlarının test edilmeye başlandığı bu ortamda, çevre dostu yapılar için normlar oluşturuluyor ve yapım şartnamelerinde yer veriliyor ancak malzeme bazında maliyet ve estetik açısından da mühendisliği iyi yapılmış ürünler tercih sebebi olacaktır. En azından önlenebilir ve yaşanması kuvvetle muhtemel felaketlerin önüne geçmek için herkesin payına düştüğü kadar inisiyatif alması gereklidir.
SAFA YAĞMURCU